25 Haziran 2012 Pazartesi

Öööeeehhh

Saat denilen bir mekanizmanın içindeki tıkırdayak dönen kollar,

Öyle bir oyun oynuyorlar ki,

Kaşları havaya kalkıyor insanın, saate bakmadan,

Saate bakmadan, zamanı sanki bileklerinin içine işlemiş gibi hissediyor.

Bir sekiz buçuk, bir beşe çeyrek kala değil bu,

bilinmeyen,

Subjektif,

Ve kafatasının içinde öğütülen bir uzam olgusu bu...


Dışarıda bir it uluyor şimdi,

Yalnızım ve bir korku salıyor içimi,

İtin her havlayışının oktavında enseme bir şeyler değiyor gibi,

Ansızın masamın üzerinde bir şeylerin hareket edebileceğine yemin bile edebilirim,

Ama daha fazla kıpırdayacak halim de yok gerçi,

Kapattığım kapımın kolunu hafifçe, ben görmeden indirip,

İçeri dalacak kıçı kırık bir zombinin veya bir canavarın,

Ya da, buna gerek duymadan duvarın içinden geçip,

ağzıma sıçmak isteyen bir hayaletin yemi bile olabilecek gibi hissediyorum kendimi,

Umrumda bile değil,

Sadece okuduğum kitabın son cümlesini hatırlamakla meşgulum,

Bir şarap olsaydı içerdim şimdi.

Bir sfenksin dizleri dibine oturup, ölümcül bilmecelerini bile çözebilirdim o zaman,

Ve piramidin içine sadece bilmediğim bir soruya karşı, bulanık kafamın rehberliğinde,

Kulaklarımın işittiği her şeyin arasında bir yerlere tutunarak dalmak isterdim,

Ve emin ol, o piramit beni eninde sonunda gebertirdi,

Ya bir mumya beni o kokmuş bez parçalarıyla boğardı,

Ya da Seth'in bir yerlerde (şimdi adını bile hatıralayamayacağına kalıbımı basarım)

Unuttuğu bir laneti beni bulurdu.

En son ihtimal, tonluk blokların arasında havasızlıktan boğularak geberirdim...


Ne mi anlatıyorum?

Bilmiyorum.

Bilmek zorunda olduğumu da sanmıyorum ya neyse.


Bazı zamanlar,

Bu dünyanın, tenimiz üzerinde oynadığı hayatın

sirkülasyonlarının alacalı ve çığlıklı girdabında,

Bir kaç kere atıp kurtarmamız gerek kendimizi...


HALA ULUYOR KODUMUN İTİ!!

SUS ARTIK SUUUS!! SUUSSSS!!!!

YALVARIRIM SUUUSSS!!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder